Bölüm 81

998 112 18
                                    

Bilge sabah kahvaltı masasında yüzüne bakmadığı kocasının sertçe alıp verdiği nefesleri duyuyordu.

Atilla artık oturmaya başlamıştı ve Andrew ona küçük bir yemek sandalyesi yaptırmıştı.

Bilge oğlunun oynadığı tatlı fasulyelere uzun bir süre baktı. sonra iç çekerek önündeki közlenmiş domateslere tuz döktü.

"Bu kadar tuzlu yeme."dedi Andrew sertçe. "Zararlı."

Bilge kısa bir an elindeki tuzluğu durdursa da sinirle biraz daha döktü.

Andrew tam sinirle kızacaktı ki Bilge sözünü başlamadan kesti. "Dün gece nereye gittin?" Kesinlikle Andrew 'e bakmıyordu.

Andrew kaşlarını çattı,"Ne?"

Bilge öfkeyle ellerini yumruk yaptı,"Dün."dedi. "Bağırdıktan sonra nereye gittin? Gece saat üçdü. Sabaha kadar gelmedin. Neredeydin?"

Andrew,"Ne yapacaksın?"dedi.

Bilge sinirle ona döndü. "Olivia teyze!"diye bağırdı. Babası ve annesi çoktan, Fransız kralı peşlerine düşemesin diye, Osmanlı 'ya yola çıkmışlardı. "Gelip Atilla'yı al!"

Andrew, kızın ona meydan okuyan bakışlarına hiddetle baktı. Olivia koşarken ıslak ellerini beyaz dantelli önlüğüne sildi.
Atilla, ona koşan tombul kadına kıkırdadı.

Olivia, küçük bebeği kucakladığı gibi bahçeye gitti. Giderken söyleniyordu. "O kadar güler yüzlü bir çocuksun ki kime çektin anlamıyorum. Tipin aynı Lord Andrew, huyun ne annen ne baban."

Bilge,"Kimin yanındaydın?"diye tekrar sordu.

"Seni ilgilendirmez."dedi Andrew.

Bilge öfkeyle elini masaya vurdu. "Sabaha kadar hangi sürtüğün koynundaydın!"

Andrew kaşlarını kaldırarak,"Mertlik öyle yapılmaz Bilge Hanım!"dedi. "Vuracaksan," yumruğunu tüm gücüyle masaya geçirdi ve gürültüyle masanın sağ ön ayağı kırıldı. "Tam vuracaksın!"

Bilge kırılan masanın dengesinin şaşacağını tahmin ederek düşmeden sandalyesini geri itti.

"Andrew kendine gel."dedi.

Andrew ayağa kalktı ve yıkılacak masaya tekme attı, arkasını döndü.
Bilge ayağa kalkıp masadan elinde kalan bardağı öfkeyle Andrew'in ayaklarının altına yere atarak,"Neredeydin?"diye bağırdı.

"Diana'nın yanındaydım!"dedi Andrew ayağına gelen bardakla birlikte kıza döndü. Hiddetle bağırdı"Onunlaydım!"

Bilge şaşkınlıkla ve kırgınlıkla adamın yanına yaklaştı,"Ne dedin sen?"

Andrew de kızın üstüne yürüdü,"Beni istemeyen karımın koynundan çıktım, onu düzeyim diye kavrulan o orospunun yanına gittim."dedi.

Bilge, delirmiş gibiydi. Sakin, öfkeli, tehlikeli bakıyordu. "Andrew, ben seni öldürürüm." Kafasını hafifçe iki yana salladı. "Sen ne diyorsun Andrew, ben seni gerçekten öldürürüm, seni öldürürken bundan zevk alırım."

Andrew kaşlarını çattı,"Denesene."

Bilge iki eliyle hiddetlenip adamın göğsüne vurup onu bir adım geriletti. "Andrew seni öldürürüm."dedi. "Gözümü bile kırpmadan senin nefesini keserim!"

"Denemek ücretsiz Bilge."

Bilge bir tane daha vurdu göğsüne. "Andrew dediklerini kulağın duysun!" Bir tane daha vurdu,"Ne dediğini biliyor musun sen!!"

Andrew durmadan ona vuran kızın ellerini engellemeye çalıştı ancak Bilge direndi ve birbirlerini itelemeye başladılar.

Sonunda Bilge öfkeyle adamın iki elini de itip sertçe tokat attı. Adam kafasını kaldırıp ona bağıracaktı ki bir tane daha tokat attı ve bu sefer ki Andrew in kulağını çınlatacak kadar sertti.

Genç adam bu sefer kafasını kaldırmadı. Kaldırırsa bir tokat daha yiyeceği belliydi.

Bilge ağlamaya, ağlarken bağırmaya başladı. "Nasıl yaparsın bunu!!!" Adamı itti. "Bana bunu nasıl yapabildin!!!"

Andrew kızın kollarını tuttu. Bilge öfkeyle itti ve birden adama tükürdü. "Seni sevdiğim güne de sana da LANET OLSUNN!"son kelimede çığlık attı resmen. "Lanet olsun!"

**

Olivia donuk yüzüyle oğlunu eğlendirmeye çalışan kıza,"Bilge ne oluyor sahi?"dedi. "Dün gece sabaha kadar Lord Andrew bahçede içki içti, sen sabah yemek odasında kıyametleri kopardın, bir kadının saçı için değiyor mu kuzum ya?"

Bilge tam göz devirecekti ki Olivia 'nın cümlesi kafasında yankılandı.

"Andrew dün gece sabaha kadar malikanede miydi?"

Olivia kafasını sallayıp,"Hiç sorma. O kadar çok içti ki dövdüğü muhafız sayısı son zamanların en yükseği olduğuns tanrı şahit."

Bilge dolan gözlerini yumup masaya oturttuğu oğlunun alnına bir öpücük kondurdu.

Yanaklarından,gözleri her ne kadar kapalı da olsa, akan yaşlarla burnunu çekti.

Olivia,"Neden ağlıyorsun Bilge'm?"dedi hüzünle. "Nedir bu çilen, sana acı veren?"

Bilge derin bir nefes alarak yanaklarını sildi ve gözlerini açtı.
"Atilla'ya göz kulak olur musun?"

Olivia kafasını sallayıp,"Seve seve yaparım, senin gözün arkada kalmasın."dedi.

Bilge,"Teşekkür ederim,"diye fısıldadı ve ayağa kalkıp oğluna gülümsedi,"Bay bay annem, geleceğim birazdan."

Atilla güldü.

Bilge tebessüm etti tekrar ve derin bir nefesle birlikte malikaneye doğru ilerledi.

Ha söylemeyi unuttum,
Bahçedeydiler.

Büyük salona geçtiği gibi koltukta oturmuş puro içen Andrew 'i gördü.

"Sen puro mu içiyorsun?"dedi direkt.

Andrew kafasını kapıya çevirerek kıza soğuk bir şekilde bakıp önüne döndü. Purosundan büyükçe bir nefes çekti. Dumanı ağzında dolandırdı ve burnundan sertçe verdi.

"Yalan söyledin."dedi Bilge sertçe. "Bana boşu boşuna yalan söyledin."

Andrew burnunu çekip,"Bilge, çok konuşuyorsun."dedi. "başım ağrıyor, sus biraz."

Bilge güldü sinirle. "Aptalca bir yalan söylemeseydin bu kavga edilmeyecekti."

Andrew elindeki puroyu sinirle yandaki sehpaya attı. "Aptalca bir yalan,"dalga geçer gibi güldü. "Aptalca."

Bilge yanına oturdu. "Andrew,"dedi. "Kendine gelir misin artık?"

Andrew kaşlarını çattı,"Bilge sen hani ruh doktorusun ya," sinirliydi ve kırgınlık hissediyordu. "Neden benim bin parça olduğumu, boğulduğumu, mutsuz olduğumu görmüyorsun?"

Bilge,"bilmem belki kendinle birlikte bana da acımadığın için kendi derdime düşmüş olabilirim."dedi.

Andrew kızın cevabını hiç beğenmedi. "Bilge,"dedi. "Laf atıp durma artık. Biraz dilini de sesini de kes."

Bilge kaşlarını kaldırdı,"Üslubunu düzelt."

"Ya sabır ya." Diyerek kıza bakmayı kesti adam.

Bilge,"O yalanı söylemeseydin tokat atmayacaktım sana."dedi.

Andrew,"Tokatın kimin umurunda?"diyerek yüzünü buruşturdu.

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin