Bölüm 12

3.5K 283 9
                                    

Andrew zil zurna sarhoş olmuş Jennifer'ı, malikanenin arka tarafında Thomas ve askerleriyle at arabasına bindirmeye çalışıyordu. Öylece aşığı ile kaçtıktan sonra hiçbir şey yokmuş gibi evine girmesi Andrew'i küplere bindirmişti. Bu arsız kadın baloya gelmekle yetinmemiş üstüne bir de sarhoş olup Natalie'nin odasının camının önünde bağıra bağıra ağlamıştı. "Thomas,"dedi yanındaki yardımcısına eğilerek. Kafasıyla arabayı gösterdi, öfkeli bakışlarını Jennifer'dan zar zor çekmişti. " Sende arabaya bin, eve gidene kadar ona eşlik et. Başına bir iş açmadığından emin ol, öyle dön."
Thomas efendisinin emrini alıp hızla at arabasına binecekken seslenen Edward ile arkasını döndü. Andrew'e ne yapması gerektiğini sorar gibi bakınca, Lord uşağının rahat olmasını işaret etti kendisine gelen kardeşine baktı. "Ağabey!" Diye bağırdı koşar adım. "Ne yapıyorsun?"
Sesi Andrew'in yaptığı işi ayıplarcasına çıkmıştı.
Andrew öfkelendi. "Ne yapıyor gibi duruyorum?" At arabasındaki yarı baygın Jennifer'ı gösterdi. "Öfkeme yenik düşmemeye çalışıyor, şu lanet kadını boğazlamamak için kendimi tutuyorum!" Öyle bir bağırmıştı ki Edward durdu. Ağabeyinin işaret ettiği yere baktı ve,"Sarhoş bir kadını öylece tek eve yollamak olur mu, Andrew?"dedi. "Bir Leydiyi! Kızının annesini!"
Andrew kaşlarını çatarak homurdandı. "Tek yollamıyorum seni sersem!" Kısa boylu adamı gösterdi. "Thomas onunla gidecek!"
Edward, bir Thomas'a bir arabaya bakarken duyduklarıyla içi rahatlamıştı. Bu yer cücesi her şeyi halledebilen sihirli bir cüceydi. Güveniyordu.
Rahatlayan yüz ifadesiyle ellerini ceplerine koyup omuz silkti. Az önce korkuyla verdiği tepkiden utanmıştı fakat Andrew onun utandığını anlarsa daha beter hissederdi. Bu yüzden umursamaz yüz ifadesini geri getirip "Tamamdır ağabeycim."dedi. Tek elini çıkartıp yavaşça saçlarından geçirdi, ağabeyi ile göz göze gelmemek için biraz oyalandıktan sonra omzunun arkasını gösterdi."O zaman ben gidip Daisy'i kontrol edeyim?"
Andrew sabır dilercesine gözlerini yumdu. Yumruk olmuş ellerini birilerine geçirmemek için çabalarken sesi ölümcül bir sakinlikte çıktı. "Onu,"dedi soğuk kanlılıkla. "Yalnız mı bıraktın?"
Edward korkuyla ne diyeceğini kurtulamaya çalışırken bir yalan bulamayınca ,'Yapacak bir şey yok'diye düşünüp ellerini iki yanına açtı. "Hadi gel ve ağzımı yüzümü dağıt."
Andrew kardeşine hiddetle bakmayı sürdürürken kendisini gerçekten çok ama çok zor tutuyordu. Kendisine gelmesi için kükredi. "Edward!"
Bir davet düzenlemişlerdi ama her şey berbat olmuştu. Kızgın bir boğa gibi nefes alış verişi hızlandığında dişlerini sıka sıka konuşmuştu. "Defol git ve şu siktiğimin davetini bitir!"
Edward, kafasını sallayarak,"Hemen"dedi. Arkasını çoktan dönmüş malikaneye koşarken,"Bilge senin odanda bu arada!"diye bağırmış sonra karanlıkta gözden kaybolmuştu.
Andrew Thomas'a arabayı gösterdikten sonra hiç beklemeden yürümeye başladı.
Kardeşi Edward'ın kızı kendi odasına götürtmesi hoşuna gitmişti. Edward'ın aklının en azından biraz çalışıyor olması sevindirici haberdi. Yürürken Bilge'yi düşünüyordu, baloda aşırı derecede sıkılmıştı zaten. O ayakkabıları kıza bela ettiği için kendisine küfür etti. Dans etmeyi bırak belki rahat yürüyebilseydi bu kadar sıkılmazdı. Sıkıntıyla saçlarını karıştırıp ceketini çıkardı ve öfkesini çıkartırcasına önünden geçtiği koridorlardan birine fırlattı.
Malikanenin balo yerinde karşılaştığı birkaç Kont ve Baron'a kısa bir selam verip büyük salona doğru ilerlemeye koyuldu. Yürürken gözüne çarpan duvarın dibine bırakılmış topuklu ayakkabılar tanıdıktı. Bir kere daha küfür etti. Bilge gerçekten bugünden nefret etmiş olmalıydı.
Merdivenleri hızla çıktı, odasına yöneldi, sakin olabilmek adına derin derin nefesler aldı. Başkasına olan siniri kızda çıkartmak istemiyordu.
"Koskoca Cambridge Dükü Andrew Castro Stath'ın düştüğü rezalete bak!" Dişlerini sıka sıka homurdandı. Jennifer zaten sıkkın canını öldürmüştü. Andrew nefretle dolmuş, öfkeyle kavrulmuştu.
Sonunda odasının kapısının önüne geldiğinde direkt kapıyı açmaya çalıştı, kapı açılmadı. Andrew kaşlarını çatarak açmaya çalışırken kapıya bir kaç kez vurdu. "Daisy!"diye bağırdı. "Aç kapıyı, benim!"
Durup içeriden bir ses geliyor mu diye dinlemeye başladı. Bir şey duyamayınca daha güçlü vurdu kapıya. "Daisy!"
Tekrar hareket etmeyi kesti, ses yoktu. Endişelendi.
"Kapı kilitli, duyuyor musun Daisy!" Sıçrayarak kafasını kaldırdı Bilge. Uzaklardan gelen uğultulu bir ses duydu. Uyumamıştı ama gerek psikolojik yorgunluktan gerekse bugün yaşadığı büyük korkudan dolayı berbat halde görünüyordu.
Az önce üstünde asılı kalmış korkuyu tekrardan hissettiğinde kalbi sıkıştı. Yoksa o adam yine mi gelmişti?
Uyuşmuş ellerini duvara yasladı, titreye titreye ayağa kalkarken duyduğu tanıdık sesle içi rahatlamıştı, dönen başına aldırmadan kapıya dayadığı tüm eşyaları bir bir yere indirmeye başladı.
Adamın öfkeyle bağırmasıyla,"Bana bir dakika verin Lord Andrew!"diye seslendi. "Etrafına bakarak nerede olduğunu hatırlamaya çalıştı. "Giyinme odanızdayım ve kapının önüne koyduğum eşyaları kenara çekmeye çalışıyorum."
Bilge'nin bilmediği çok önemli bir şey vardı.
Andrew'in odası dışarı ses geçirmiyordu. Bu yüzden kızı duymayan Dük kalbini sıkıştıran endişesi ve kemiklerini sızlatan öfkesiyle kapısına omuz atmaya başlamıştı. Bir şey olduğunu düşünüyor, açamadığı kapıya küfür ediyordu. Sonunda Bilge kapının önünde ki eşyalardan kurtulup kilitli kapıyı açtığında diğer odaya aniden dalan Andrew ile çığlık attı.
Manyak herif, kapıyı kırmıştı!
Bu nasıl bir güçtü böyle!
Bilge'ye saldıran adam bile kıramamış, ya da istememişti kırmayı, bilmiyordu ama kapı güçlü bir kapıydı.
"Ne oldu böyle!"diye gürledi Lord diğer odadan çıkan Bilge'ye. Genç kızın bitap düşmüş hali tüm sinirini yok etmiş yerini şefkat almıştı. Kalbi daha da bir sıkıştı. Genç kız darmadağın görünüyordu. Hızla yanına giderek onu kolları arasına aldı, sıkıca sarıldı.
Saçlarını okşarken,"İyi misin?"diye sordu. "Neden bu kadar kötü görünüyorsun?"
Bilge genç adamın kuvvetli kollarında olmanın verdiği hissiyatla korkusuna yenik düştü, içini boşaltırcasına hıçkırdı, omuzları sarsıla sarsıla, içli içli ağlamaya başladı. Ailesinin yaşadığı suikast gözünün önüne geldi sürekli, yaşadığı büyük acı, babasının o son gülüşü, silah sesleri, tanımadığı insanların bugün de devam eden canını yakma istekleri...
Koca adamın sarmalamasına karşılık verdi. Sıkı sıkı sarıldı ve,"Bir adam bana saldırdı."diye zoraki fısıldadı. Korkusu gün geçtikçe içinde büyüyordu. "Niye, kim olduğunu bilmiyorum efendim. Beni takip etti, yakalamaya çalıştı. Son anda kurtardım kendimi."
Andrew duyduklarıyla kaskatı kesilse de sarıldığı kızı bırakmadı ve saçlarına minik öpücükler kondurdu. "Geçti."dedi kendisinden ayrılıp yanaklarını tutarken. Akan göz yaşlarını baş parmaklarıyla sildi, Daisy'nin korkusunu bitirmek istiyordu. Kız, gözlerine bakmıyor içli içli ağlıyordu. "Ben yanındayım, Bilge."dedi tekrar kıza sarılmadan önce. " Yemin olsun sana saldıran her kimse bulup parçalara ayıracağım. Lütfen sakinleş, bir daha sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim."
Bilge, adamın göğsüne gömdüğü kafasını hafifçe iki yana sallarken,"Neden ben?"diye mırıldandı. Andrew kızın ne dediğini anlamamıştı. Bilge'nin konuştuğu dili merak etmeye başladı. Daisy'i anlamak, dediklerini bilmek istiyordu.
Kızı kucağına aldı aniden. Hiç zorlanmamıştı. Yatağına doğru gitti ve kırmaktan korktuğu nadide bir parçayı koyar gibi nazikçe yatağa bıraktı. Yanına yerleştiğinde,"Anlat bana."dedi. "Ne oldu, yüzünü görebildin mi?"
Bilge kafasının içinde yaşadığı kötü anılarla boğuşurken Andrew'i duymadı. Andrew ise anlayışlı oldu ve kızın üstüne daha fazla gitmedi. Yer yer yırtılmış kırmızı elbiseyle kızın rahat edebileceğini düşünmediğinden ayağa kalkarak bir hizmetli çağırmak istedi.
Fakat kalkmaya çalışması ile kızın elini tutması bir oldu. "Lütfen gitmeyin."dedi Bilge hala korkarken. Kapı da kırılmıştı. Artık hiç güvende hissetmiyordu.
Andrew kıza gülümseyerek,"Sorun yok,"dedi. "Elbiseni değiştirebilmen için birini çağıracağım."
Bilge hızla,"Hayır."dedi. "Gitmeyin, ben rahatım, eğer elbisem yuzunden yatağınızın kirlenmesini istemiyorsanız sizin kıyafetlerinizi giyerim. Yeter ki gitmeyin."
Yürürken yere sürtünen etekleri hep toz içindeydi. Andrew kıza uzun uzun baktıktan sonra gözlerini yumdu, yavaşça açtı. Elini sımsıkı tutan ele rağmen ayağa kalktı. Kızın konuşmasına izin vermeden söze girdi. "Korkma, gitmiyorum."
Giyinme odasına doğru yürüdü ve ilk gördüğü raftan rahat bir pijama altı aradı. Bulunca mutlu oldu, askısında asılı durmuş , beklemeden gözüne çarpan pamuktan gömleğini de eline aldı.
Aslında kıyafetlerinin başkasının giymesi Andrew için katlanılmaz bir olaydı, kesinlikle izin vermezdi, şu an normal zaman diliminde olsalar hayır derdi fakat sol tarafında içini yiyip bitiren bir ağrı vardı. Bilge'nin bu halde olması onu çok kötü etkilemişti.
Kızı kendiside yalnız bırakmak istemiyordu, Bilge için iyi olan neyse yapmak istiyordu. Yanına gitmeden önce ceketini çıkarıp sandalyenin üstüne atmış gömleğinin yakalarını bıkkınlıkla açmıştı.
"Nasıl giyineceksin?"diye sordu odasına geçerken. Bilge titreyen bedenine aldırmadan ayağa kalktı. "B-ben giyinirim, yalnız arka bağcıkları-"
Andrew kalkan kızı tutup yavaşça döndürdü. Bağcıkları hızla açtıktan sonra tekrar yüzüne bakarken,"İstersen yardım edebilirim-"dedi fakat Bilge sözünü kesti.
"Ben hallederim."diye zor bela konuştu. Başı çok dönüyor, midesine kramplar giriyordu. Olayın etkisinden hala çıkmamıştı. "Fakat sizin diğer odada beklemenizi isteyebilir miyim? Basım çok fena." Dengesini sağlamaya çalışıp eliyle başını tutunca Andrew kıza bir şey olacak korkusuyla belinden yakalayıp,"Yapamayacak kadar kötüysen yardım edebilirim."dedi. "Gözlerim kapalı olur. Sana bakmam."
Bilge teklifi red etti ve adamın gitmesiyle elbisenin askılarını omuzlarından indirdi.
Andrew kız giyinirken takım elbisesini çıkarmış rahat kıyafetlerinden herhangi birini giymişti. Giyindikten sonra Daisy için biraz oyalandı, yeri değişmiş Komidin ve ortalığa dağılmış kutulara baktı.
Sıkıntıyla odada volta atmaya başladığında ne yapacağını düşünüyordu.
Normalde kendisine yapılan tüm taciz , suikast saçmalıklarına alışıktı ama ilk defa biri onu değil yanındaki kadını hedef almıştı. Üstelik daha baloda görmeden bulmuştu kızı. Bu işi bir an önce çözmeye yemin etti.
Odasına doğru seslendi. "Bitti mi işin?"
"Evet efendim."
Derin bir nefes alarak kıyafet odasından çıkıp kendi odasına girdi ve bol gelmiş kıyafetleri ile öylece durmuş bekleyen kıza baktı.
Gülümsemesini engelleyemedi. Çok tatlıydı, güzeldi, narindi.
Bilge, ona bol gelen pijamanın belini büzüp bağlamış, kalçasından aşağı inen gömleğin tüm düğmelerini iliklemişti.
Andrew,"Yatağa geç uzan."diyene kadar ayakta bekledi. Daha fazla duramadığı ve başka odaya gitmekten ölesiye korktuğu için ne itiraz etti, ne de ona denileni sorguladı.
Yatağa geçtiğinde yanına uzanan adamla utanmadı. Aksine güvende hissetti ve yorganın içine izin istemeden girince onu izleyen Andrew erkeksi bir kahkaha attı.
Bilge adamın son derece yakışıklı ve etkileyici bu halini görebilecek bir durumda değildi. "Uyu."dedi Andrew yüzünde aptal gülümsemesi devam ederken. Bilge yutkunarak,"Size dokunabilir miyim?"diye sorduğunda taş kesti.
Böyle bir durumda bile kızdan çok fena etkileniyordu.
Durup ona bakan adamın bakışlarında aniden beliren tutkuyu gören Bilge yanlış anlaşılmanın verdiği telaşla,"Yani uyurken."dedi. "Elim size değerse güvende olduğumu düşünerek uyuyacağım."
Andrew kaşlarını kaldırıp iç çekti, yatağın içine girip Bilge'yi kollarının arasına aldı. "Böyle olur mu?"diye sordu kızın güzel kokusunu içine çekerken.
Bilge biraz olsun kendine gelmesinin verdiği utançla,"Evet."dedi. Yine aynı büyüye kapılmıştı. Andrew, tekrardan onu etkilemeyi başarmıştı.
Usulca adamın sarılmasına karşılık verdiğinde Andrew'in nefesi kesilmişti.
Bilge onu deli ediyordu. Bu gece zorlu geçecek, hiç uyuyamayacağa benziyordu. İstediği kadının yanında tutkulu bir işkenceyle öylece uzanacaktı.

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin