Bölüm 14

2.9K 244 25
                                    

"Evet Daisy, seni bekliyorum. Olivia ve Edward gideli yarım saat oldu ve sen hala-"

"Düğün yapmasak olur mu?"

Andrew çatık kaşlarıyla söylenirken karşısında oturup kafasını eğmiş kızla sözü yarıda kesilmişti.
Kaşları alayla havaya kalktı."Ne dedin sen?"

Bilge nefesini dışarı vererek sakinleşmeye çalışıyordu. Saçları omuzlarından aşağı düşmüş yüzünü kapatıyordu.
Anksiyetenin verdiği baş ağrısı katlanılmaz bir çileydi. Sanki baş aşağı kaynar suya sarkıtılmış ve her şeye rağmen nefes almıyor ancak veremiyor, veremediği o nefes göğüs kafesini yakıyor gibiydi.

"Kafanı kaldır Daisy." Sesi net çıktı Andrew'in. Bu bir rica değil emirdi. Bilge, adamın cümleyi kurarken ağzından çıkan her bir tınıdan anlamıştı. Titreyerek kafasını kaldırdı. Yutkunuyordu. Başı dönmeye başlamış nefesi kesiliyordu.
Bir panik atağın eşiğinde olduğunun farkındaydı ve bununla nasıl başa çıkması gerektiğini biliyordu.

Her panik atak geçiren insanın yapması gereken sadece durup kendisini izlemekti. Kesinlikle korkmadan, üzülmeden ve bıkmadan.
Etrafına kafasını oynatmadan kısa bir göz gəzdirdi.
"Duydunuz Lordum."dedi kesik kesik nefesler verirken. "Ben düğün yapacak durumda değilim. Kendimi bu duruma alıştırma-"

Andrew çatık kaşlarıyla beklerken kızın kanamaya başlayan burnuyla telaşlandı. "Tanrı aşkına ne diyorsun sen!"diye ayaklanarak Bilge'nin yanına gitti. Masanın üzerindeki peçetelikten bir peçete alarak hızla kızın yüzüne bastırdı. "Sen bu haldeyken milletin ruhunu iyileştiriyorsun ama kendine dirhem faydan yok, Bilge!"
Genç kız için endişesi had safhadaydı. Korkmuş ve öfkelenmişti.
Bilge Andrew demese burnunun kanadığını hissetmemişti. Yakınına giren adamın kokusunun güzelliği ile gülmek istedi. Bu halde bile böyle basit bir detay onu nasıl etkileyebiliyordu şaşırmıştı. "B-ben iyiyim."dedi fısıltıyla.
"Kes sesini."diye azarladı onu Andrew. Burnuna peçete sokarken söylenmeye devam etti. "İyiymiş! Ne bu böyle? Nasıl bir iyilik bu böyle!"
Bilge gülümsedi. "Lütfen Lordum. Bırakın ben halledeyim."
Andrew biraz geri çekilerek kızın gözlerine baktı. "Sana sesini kesmen gerektiğini söylememiş miydim?"
Bilge bu sert ama bir o kadar tatlı uyarıyla gülüşünü genişletti.
"Gözlerinizin içinde hayatı görüyorum, Lordum."
Andrew birden buz kesti. Eli havada kaldı, solukları yavaşladı.
"Ne dedin sen?"dedi fısıltıyla.
"Sizin gözleriniz hayata tutunmamı sağlıyor. Komik, saçma ve belki de abartı gibi gelebilir ama sizin bu ilginiz, gözlerinizde hayatın kendisi olmasaydı tekrar intihar etmem kolaylaşırdı."

Andrew kızın burnuna peçete tıkarak biraz uzaklaştı ve kafasını eğerek gözlerini birleştirdi. Bakışlarında tonlarca anlam gizliydi.
"Tekrar intihar mı? Sen daha önce ölmeye mi çalıştın?"
Bilge'nin gülüşü birden buruklaşınca Andrew'in nefesi kesildi. Hayatında İlk defa kalbi biri yanında heyecanla atıyordu ve bunu başaran kırık kanatlı beyaz bir güvercindi. Güvercini ellerinden kayıp gidecek diye korktu.
"Neden Bilge?"diye fısıldadı. "Neden istediğin? Evet, ailenin başına gelenleri biliyor-"
Sözünü kesen şey Bilge'nin o sıcak öpüşü olunca ne yapacağını şaşırdı. Bu kız ve tutarsız davranışları Andrew'i çileden çıkarıyordu.

Andrew öpüşüne karşılık verdi fakat hareketleri çok nazikti. Bilge'yi incitmekten korkuyordu. Kokusunu derin derin soludu ve kızdan kendi ayrıldı. "Bilge,"dedi tekrar fısıltıyla. Alınlarını birleştirmiş gözlerini yummuştu. "Bana bu genç yaşımda kalp krizi geçirteceksin, güzelim."
Bilge gülümsedi. Utandı ve kırmızı kesti. Az önceki cesaret dolu hareketi ve dedikleri yüzünden konuyu değiştirmek istercesine sempatik bir şekilde"Düğün yapmasak?"diye sordu.
Andrew gülümsedi ve kafasını iki yana sallayarak,"İngiltere'nin en güçlü adamı nasıl olur da düğün yapmaz? Yapmak zorundayım. Hatta o düğünü üç gün boyunca sürdürmek zorundayım."

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin