Bölüm 116

1K 139 75
                                    

Bilge soğuktan titreye titreye giyindi. Andrew daha rahattı.

Hatta adam şansını zorlayacak cesarette olsaydı,"Hazır çıplakken-"diye başlayan cümleleriyle kızı ayartmaya çalışırdı ancak hem yeni doğum yapmıştı hem de sinirliydi.

Giyinen genç kız,"Neredeyse sabah oldu."diye homurdandı. "VE BEN SENİN YÜZÜNDEN HİÇ UYUMADIM."

Andrew gözlerini belerterek sakince,"Sen uyu çocuklara ben bakarım?"diyerek gülümsedi.

Bilge göz devirdi,"Başlarına Olivia'yı dikeceksin değil mi?"

Andrew boğazını temizledi. "Asla."

Kesinlikle öyle yapacaktı.

Bu arada bebekler doğalı iki gün olmuştu ve Andrew henüz bebeklerin yüzlerine bile bakmamıştı.

Ve istiyordu. Kucağına almak, öpmek, koklamak,

İSİM VERMEK.

"Çocuklara ne zaman isim koyacağız?"diye karısına sordu. "Aklımda iki üç isim var benim senin de onayın olursa koymak istiyorum."

Bilge,"Ben Türkçe sen İngilizce koyarsın."dedi.

Andrew kaşlarını çattı,"Türkçe Osmanlıca mı demek?"

Bilge güldü,"Evet. Öyle."

Andrew omuzlarını düşürdü. "İlla Osmanlıca koyacağız, değil mi?"

Bilge omuz silkti. "Hemde öz bir Türkçe isim koyacağım."

Andrew kafasını salladı,"Tamam. Bebeklerin yanına gidebilir miyiz?"

**

Bilge beşikteki bebeklere ve uyuyan Atilla'ya bakan Andrew 'i çaktırmadan izliyordu. Andrew 'in yüzünde bambaşka bir ifade vardı.

Huzur vardı.

İkiz oğlanları uzun bir süre izledi. "Gerçekten de birbirlerinin kopyasılar."

Bilge güldü,"Yoksa sen hiç bakmadın mı bebeklere? Doğumdan sonra neredeyse tüm gün baygın yattım. Hiç mi kucaklamadın?" Cümlesinin sonuna doğru tek kaşını kaldırdı.

Andrew,"Senin başında ağlamakla meşguldüm."diye mırıldanarak geçiştirdi. Bilge gülümsedi ve Andrew minik kızının beşiğine ilerledi.

Minik kızının yüzüne baktığında, bu his farklıydı. Çok farklı. "Sen,"dedi. "Çok güzelsin." Yanağını sevmek istedi ve ona uzandı. Havadaki eli titredi.

Andrew kızının yanağına dokunmaya kıyamadı. "Seni ne kadar çok istedim bilemezsin prensesim."diye fısıldadı ona eğilip kokusunu içine çekerken. "Benim güzel minik kızım."

Bilge'nin gözleri doldu. Andrew sonra Atilla'ya baktı,"Atilla, orduya katılacak kıvama geldin oğlum sen, eşek kadar oldun."
Bilge gülümseyerek yanağına akan yaşı sildi."benim tombişim hâlâ küçük."

Andrew güldü ve iç çekti. Duygulanan karısına yaklaştı. "Bilge,"dedi. "Seninle tanıştıktan sonra hayatımda birçok şey değişti."

Bilge kafasını salladı ve kendisine yaklaşan kocasının gözlerine baktı. Andrew kızın kollarını tuttu, bedenini bededine neredeyse yapıştırdı ve alnından öptü. "Ve ben,"dedi fısıldayarak,"Her şey için, özellikle beni sevdiğin, bana dünyanın en değerli evlatlarını verdiğin için sana çok ama çok teşekkür ederim." Bilge adama sokuldu. Andrew,"Her gün tanrıya yalvarıyorum. Senin bir hayal olmaman için."

Bilge güldü,"Değilim."dedi. "Doğduğun ülkenin İngiltere olduğu kadar gerçeğim."

Andrew biraz geri çekilip karısına baktı. "Seni seviyorum."

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin