Bölüm 109

1K 132 22
                                    

Andrew karısını öperken tekmeler o kadar güçlendi ki gülümseyerek geri çekildi.

Genç adam ağlayacaktı.

Bu yüzden karısını öpmeyi kesti, karnına eğildi ve dudaklarını bastırıp gözlerini yumdu.

Sonra yavaşça ayağa kalktı.

Karısının yanında, daha doğrusu kimsenin yanında ağlayamazdı.

Bilge,"Nereye?"dedi kafasını kaldırıp.

Andrew,"Ufak bir işim var."dedi ve boğazını temizledi. Kafasını yana eğip,"Geleceğim, hemen halledip geleyim."

Bilge,"Tamam,"diyip kafasını salladı.

Genç adam tebessüm etti, arkasını dönerek hazırlattığı, daha yapım aşamasında olan çalılara ilerledi.

Orada kimse yoktu. Ve henüz ışıklandırma yaptırmamıştı.

Gözden uzak olduğuna iyice emin olduktan sonra gökyüzüne baktı ve tam o an gözünden yaşlar aktı.

"Eğer gerçekten varsan,"dedi Tanrıya. "Çok teşekkür ederim." Yutkundu. Sonra gözlerini yumdu ve korktuğu o düşünceyi paylaştı. "Ve sana yalvarıyorum onları bana beni onlara bağışla, benden alma onları." Birkaç damla yaş daha aktı yanaklarından. "Kutsal Tanrı, Kutsal Kudretli, Kutsal Ölümsüz bize merhamet eyle. Ya Rab acı bana. Baba'ya, Oğul'a ve Kutsal Ruh'a övgüler olsun, şimdi her zaman ve sonsuzluklar boyunca. Αmin." İstavroz yapıp yutkundu. Takım elbisesinin ceketindeki mendille akan burnunu ve göz yaşlarını sildi ve boğazını temizleyerek yanaklarına hafif iki tokat attı ve elini saçlarından geçirip,"Tamam."diye fısıldadı.

Yaşadığı olay gerçekten büyüleyiciydi.
Yaşadığı sevgi, yaşadığı değerlilik hissi, hissettiği sevgi inanılır gibi gelmiyordu ona.

İşte tam da bu yüzden, karısını kaybetmekten deli gibi korkuyordu.

**

Bilge geri dönen kocasına,"Andrew beni yatak odasına sürükleyerek götürsen?"dedi uykulu uykulu. Gözlerini açacak hali kalmamıştı.

Andrew gülümsedi. "Kucağıma almama izin var mı leydim?"

Bilge kafasını kaldırıp,"Ağırım, fıtık falan olursun. Gereği yok."dedi. Sonra adamın kızarık mavi gözlerini fark etti ancak bahçe ışıkları o kadar loştu ki emin olamadı. Gerçi görseydi Andrew'in gözlerinden yaş akacak, buna şahit bizzat olsaydı da inanmazdı.

O,
O Andrew'di.

Ağlamak mı? Ahahaha, hadi ama saçmalamayındı yani Bilge için.

Sadece laf olsun gibi sordu."Sen ağladın mı?" Kaşları çatık, yüzü anlamaya çalıştığını belli eden bir şekilde buruşturulmuştu.

Andrew güldü,"Daha neler."

Bilge tek kaşını kaldırdı. "Değil mi?"sakince kafasını salladı. "Daha neler."

Andrew derin bir nefes aldı ve,"Gel,"diyerek eğilip karısını aniden kucakladı.

Bilge çığlık attı. "Andrew çok ağır oldum, saçmalama!"

Andrew göz devirdi,"Bilge ben savaş için eğitildim. Yüz elli kiloyu rahatlıkla taşıyorum. Yüz yetmiş sekizi zorladım, yüz seksene kadar gittim." Kafasını eğip kıza baktı,"Emin ol yüz elli kilo değilsin. Ha, eskiden altmış kilo kadar varken şimdi bir yetmiş sekiz, seksen olmuşsun gibi."

Bilge esnedi. "Bebek ağır,"gözleri yavaşça kapandı. "Teşekkür ederim."dedi ve adamın göğsüne sokularak uyumaya başladı.

Öyle hızlıca da uykuya daldı.

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin