Bölüm 49

1.5K 132 5
                                    

Edward,"Thomas,"dedi bıkkınlık ile. "Lord Andrew ne zaman uyanacak!"

İnanılır gibi değildi!
Normalde kargalar pisiklerini yemeden uyanan adam, öğle olmuştu ancak hala uyuyordu!

Thomas,"Lordumuz dün yorulmuş olmalı efendim,"dedi çekinerek.
Edward, homurdandı ve,"Lordlar, sizler oturun lütfen,"diyerek gülümsedi. Zoraki bir gülümsemeydi.

Kont Brandon,"Dük Andrew böyle sorumsuz davranmazdı."diyerek burun büktü. Ne de olsa kızının eski kocasıydı, Andrew'i bu odada en iyi o tanırdı!
Yani ona göre.
Eski kafalı bir adamdı Brandon. Beyaz saçlarını eski moda bir şekilde uzatmış, her gece bakım yağlarını sürdükten sonra tutam tutam dolayarak kafasına file geçirip yatardı. Yüzü pudradan bembeyazdı. Çünkü Brandon eski modaya bayılırdı.

Kontes Maria,"Benim tanıdığım Lord Andrew sabah saat altı gibi uyandırdı."

Edward koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. "Evet ancak köylülerin derdini sabaha kadar dinlemiş, mahkemeye gitmiş olabilir leydim."

Dük George, kendisi Andrew 'i dövüş müsabakasında yenen tek kişidir, kibirle,"Belki de."dedi ve güldü. Sözde Andrew ile tekrar dövüşecekti ancak genç adam öylece iptal ettirmiş sebebini söylememişti bile.

Edward, Dük George 'a öyle bir bakış attı ki salondaki tüm Lordların bir an kanı dondu.

Ama George'un umurunda değildi.

Andrew ve Bilge gerçekten de yorulmuşlardı.
Hele ki Bilge,
Uyanıp uyanıp Atilla'yı emzirmiş, her uyandığında adam da kalkıp kıza yardım etmişti.
Bilge sabah olduğunda gözlerini açtı, daha aynaya bakmamıştı ama göz altı morluklarının var olduğuna yemin edebilirdi, Andrew ise mışıl mışıl uyuyordu.

Gülümsedi. Uyurken genç adam farklı geliyordu ona. Günlük hayatta da Andrew hep sakindi, sinirlenince sakin ama sivri bir öfkesi vardı. Uyurken masumdu, uyanıkken masumluğun yanından geçmiyordu. Sakallarını düzenli olarak kesen Andrew, gerçekten o kadar yakışıklıydı ki bir sakala bile ihtiyacı yoktu. Beyaz, güneşten biraz bronzlaşmış teni, simsiyah saçları ile genç adam hayran olunasıydı. Boyunu belli ki yanlış biliyordu ama Bilge bu konu hakkında yorum yapmayacaktı.

Babası gerçekten de bir doksan boylarında uzun bir adamdı,
Andrew, babasından kısaydı. Genç adam taş çatlasa bir seksen beşti ve bu önemsiz detayı fark edecek kadar çok seyretmişti Bilge, kocasını.

İtiraf etmek gerekirse eski zamanlarda yaşamak genç kız için hiç kolay olmamıştı.

Bilge her zaman aklıyla hareket eden, kalbinin sesini susturamadığından, onu duymayan biriydi. Bilge hâlâ yaşadığı zamanı sevmiyordu.
Oğlunun böyle bir zamanda doğmuş olmasına bazen çok üzülüyordu,
Atilla'nın kendi zamanındaki çocuklar gibi daha renkli ve özgür bir dünyada doğmuş olmasını çok isterdi.

Bilge evliliğinin ilk zamanları Andrew 'den etkilenmiş, hoşlanmış sonra da sevmişti.

Ama aşık değildi.

Andrew 'in ona herkesin içinde çektirdiği tüm o görmezden gelmeleri katlanamıyor, her gece ağlıyordu. 'gizlice ağlıyordu '

Bir keresinde adamın ona,'Mutlu musun?'diye sorduğunu çok net hatırlıyordu. 'Mutsuz değilim,'demiş adamdan,'Ama mutlu da değilsin.' karşılığını almıştı. O zamanlar hislerinden o kadar emin değildi ki sürekli duygularını yaşamayı erteliyordu.

Ancak şimdi Andrew gerçekten değişmişti ve Bilge bu yeni adama mest olmuş, aşık olmuştu.

Ve düşünüyordu,
Kendi zamanına gidebilseydi, şu an eline böyle bir fırsat geçse ya da bunu yapabilmeyi bulsa,
Gider miydi?

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin