8 - İtiraflar

631 15 9
                                    

''Ne olur hiç soru sorma. Çok yorgunum.''

''Sorum yok. Poyraz her şeyi anlattı zaten.''

Duyduğum cümleyi sindirmem biraz zaman almıştı. Poyraz'ın her şeyi anlatmasının ne anlama geldiğini düşünüyordum. Çağrı sessiz kalışımdan sıkıldığını belli ederek tekrar konuştu.

''Sabaha doğru eve geliyorsun Defne. Çıkarken sadece bana haber vererek beni ne yerine koyduğunu bilmiyorum ama o kadar da gevşek bir insan olmadığımın altını çizmem gerekiyor sanırım.''

''Çağrı-''

''Ne bekliyordun? Sen eve gelmeden uyumamı mı? Ya da geldiğinde hiç çıkmamışsın gibi davranmamı mı? Gerçekten sabah beşe doğru eve girmene rağmen bu saate kadar ne yapıp yapmadığını kollamayacağımı mı sandın? İstediğin yerde istediğini yapabilirsin Defne. Eğer çıkarken bana haber veriyorsan da üzgünüm ama ben kendimi sorumlu hissederim. ''

Haklıydı. Hem de sonuna kadar. Bunun yalnızca bugünlük bir sitem olmadığının da gayet farkındaydım. Çağrı'yı her ne kadar suç ortağım, oyun arkadaşım olarak görüyor olsam da beni koruyup kollamak istediğinde önünü kesmem çok büyük bir ayıptı. Özellikle Barış'ın önü bu konuda açık bir denizken...

''Haklısın. Özür dilerim. Bu saate kadar da uyumamışsın, keşke uyusaydın... Hatta, keşke benimle gelseydin. Sensiz partilemenin hiç tadı yokmuş.'' Yorgun bir gülüş bıraktı aramıza.

''Hadi uyuyalım. Yarın da şu partilemen konusunda başını ağrıtacağım. Daha çok iş var. Sevdim bu abiciliği, ben de diyorum Barış paşa neden bu kadar kasılıyor... Meğer abilik yapmanın getirisiymiş.'' Söylediği kelimeyle yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. Abilik... Barış'tan görmek istediğim son şey. Abilik.

''Ne abisi be! Ben senden büyüğüm.'' dedim bozulduğumu belli etmemeye çalışarak. Gülerek saçlarımı karıştırdığında dirseğimi karnına geçirip odama doğru ilerledim.

Gecenin yorgunluğuyla kendimi direkt yatağıma bıraktım. Birkaç dakika sonra yatağımın diğer tarafına da bir ağırlık çöktü.

''Lütfen, beni bir daha salak yerine koyma Defne. İyi uykular.'' Duyduğum sesle hızla yan tarafıma döndüm ve bu gece en son görmek isteyeceğim şeyi gördüm: Kırgın bir Barış. Telaşla cümlelerimi toparlamaya çalıştım.

''Ne olur bana kızma. Ben sadece-''

''Sen sadece benim iyiliğimi istemiştin. Beni salak yerine koyarak. Saatlerce evde olmadığını fark etmeyeceğimi düşünerek. Hem de gözlerim hep seni ararken...'' Son bir kez gözlerime baktıktan sonra beni enkaz halinde bırakarak odamdan çıktı.

Ve uykum kaçtı.

●●●

Gözlerimi açtığımda saat 16.38'di. Bu saate kadar kimsenin beni uyandırmaya tenezzül etmediğini fark ettiğimde bir hışımla yataktan kalktım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra salona indim. Deniz ve Barış kanepeye yayılmış bir şekilde oyun oynuyordu.

"Neden bu saate kadar uyumama izin verdiniz?!" Bağırmama rağmen kimse oralı olmamıştı. "Size diyorum!"

"Bir dur kızım ya! Kaybediyorum zaten." Deniz sitemle konuştuğunda daha da sinirlendim. TV ekranın önüne geçip kollarımı açtığımda Barış gözlerini devirerek konsolu elinden attı. "DEFNE! Çocuk musun ya?!"

"Evet öyle." dedi Barış, bıkkın bir sesle.

"Öyleyim tabi! KİMSEYİ MEMNUN EDEMİYORUM! ÇOCUĞUM BEN, HERKES BANA ABİLİK YAPMAK ZORUNDA!" Avazım çıktığı kadar bağırmaya başladığımda gözlerim de dolmuştu. Deniz endişeyle bana baktığında Barış da ayağa kalkıp bana doğru bir adım attı. "Yaklaşma! GÖRMÜYOR MUSUNUZ YA?! ÇOK YALNIZIM BEN! OKAN'I ÖPTÜM. POYRAZ'I ÖPTÜM. HADİ KIZIN BANA! KÜSÜN! AMA VAR OLDUĞUMU HİSSETTİRİN!" Yere çöküp hıçkırarak ağlamaya başladığımda kollarımı bacaklarıma sardım. Yaklaşık bir dakika sonra kapının çarpma sesini duydum.

KOMŞU ÇOCUKWo Geschichten leben. Entdecke jetzt