91 - Anıl & Defne (Özel Bölüm)

231 8 64
                                    

Üç Ay Önce
Muğla

Boynumda dolaşan dudaklarla boğazımdan küçük bir mırıltı koptu.

"Neden aymıyor bu Güneş? Öğlen oldu..." diye fısıldadı Anıl. Nefesi tenimi okşuyordu. Parmakları tişörtümün içine doğru ilerledi ve usulca karnımda dolaşmaya başladı. Dudaklarını kulağımın altına bastırdı. "Sevgilim?" Dilinin ucunu çenemde hissetmiştim. "Hadi kalk artık... Özledim."

"Beş dakika daha..." diye mırıldandım. "Çok yorgunum."

Dudaklarını alnıma bastırdı.

Birkaç saniye sonra tekrar alnımı öpmüştü.

"Ateşin mi var senin?" Endişeli sesi karşısında gözlerimi araladım.

"Uykum var..." dedim ve kolumu beline dolayıp iyice sıcak bedenine sırnaştım.

"Dur Defne... Ateş ölçeri getireceğim."

"I-ıh... İyi ben." diye fısıldadım.

"Türkçe'n ben gitmek Sultanahmet seviyesine indiğine göre, iyi falan değilsin." Kollarımı belinden ayırdı ve yataktan kalktı. "Ah Defne ah! Dedim sana gece gece girmeyelim denize, hasta olacaksın diye!" Söylenerek odadan çıkmıştı. Yorganı üzerime çektim ve yatakta Anıl'ın bedeninin ısıttığı tarafa doğru kaydım. Derin bir nefes aldım.

"Kokunu ısırmak istiyor." diye mırıldandım.

"Kim?" dedi Anıl'ın sesi.

"Ben." Üzerimdeki yorgan çekildiğinde kaşlarım çatıldı. Ellerimle gelişigüzel hareketlerle yorganı çekmeye çalışsam da fayda etmemişti.

"Üşüyor sen?" dedi Anıl gülerek. Başımı salladım. Bacaklarımı kendime doğru çekip kollarımı omuzlarıma sardım.

"Örtsene üstümü... Çok ayıp."

Üstümü örtmek yerine tişörtümü sıyırmaya başladığında kaçmaya çalıştım.

"I-ıh!"

"Şşh... Koltuk altına koyacağım şunu. Çıkar tişörtünü."

"Tişörtümün altından koy." Dişlerim birbirine çarpıyordu.

"Defne... Belli ki ateşin var. Her türlü soyacağım seni. Hadi güzelim."

"Çok üşüyorum." diye fısıldadım.

"Tamam... Sözümü dinlersen geçecek."

"Bana sımsıcacık bir çorba yap ama... Sımsıcacık olsun!"

"Tamam sevgilim..." Tişörtümü çıkarttım ve yastığa sarılarak ısınmaya çalıştım. Anıl yastığı da kollarımın arasından çekip ateş ölçeri koltuk altıma koydu. "On beş saniye bekle böyle." Başımı salladım.

"Bir... İki... Üç... Dört... Beş... Altı..." Öksürdüm. "Yoruldum... Sen devam et." Devam etmek yerine saçlarımı okşuyordu. Bir süre sonra koltuk altımdan ölçeri aldı.

"Otuz dokuz buçuk." dedi sıkıntılı bir nefes vererek. "Hastaneye gidelim."

"I-ıh... Uyursam geçer." Birkaç kere öksürdüm. "Şey... Ben bir yerde okumuştum... Yorganın altına girip... Bir sürü sıcaklayıp, terleyince... Ateş düşüyormuş." Anıl'ın dudaklarından dökülen kahkaha içimi okşamıştı.

KOMŞU ÇOCUKWhere stories live. Discover now