133 - Kavga, Gürültü ve Sevgili

189 4 6
                                    

Defne'nin boynundaki morlukların, yanıbaşında duran ve biraz önce elini tuttuğu adamın eseri olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yok. Hele de herif gözlerimin içine 'ben yaptım' diye bakarken ve o boynu en sevdiği eseri gibi sergilerken bunu anlamamak imkansız.

Ne demişti Elif?

"Aralarında bir şey yok."

Eve gittiğimde kıçımla güleceğim buna.

Bir de bana aşıkmış ya hâlâ... En çok da ona güleceğim.

Defne'nin gerginliği sardı etrafımı. Hissetmemek imkansız. Neden gerildiğine de anlam veremedim. Gizli kapaklı iş çevirir gibi bıraktı Karan'ın elini. Gören de beni aldattığını düşünecek. Öyle bir basılmış gibi haller.

"Baba biz de annemlerle oturalım!" diye şakıdı Bulut. Normal şartlarda asla kabul etmezdim bu teklifi ama Defne'nin gerginliği hoşuma gitti. Biraz daha gerilsin istedim.

"Olur, oturalım." dedim. İki sandalye çektik. Bulut'la diğer çocuk peluş ayıyı ortalarına alacak şekilde oturdular. Kıkır kıkır güldüler bir şeylere. Ben de Defne'nin çaprazına, baş köşeye geçtim.

"Ne yaptınız Bulut'la?" diye sordu bana eliyle boynunu kapatarak. Güldüm bu hareketine.

"Hastaneye götürdüm onu." dedim. "Sonuçlar yarın çıkacak." Yüzündeki dehşeti görmeniz lazım. Kocaman bir kahkaha attırdı bana. "Şaka yapıyorum Defne." dedim. Konuşamadı bile bir süre.

"Aptal aptal şakalar yapma." dedi dişlerinin arasından. Bir de bunu söylerken masanın altından bacağımı cimdiklemişti.

Gülerek yaklaştım ona. Göz kırptım. 'Hayırdır, nereden geliyor bu samimiyet?' dedim fısıltıyla. O da bana 'Çocuğunu doğurdum, olsun o kadar' diye çıkıştı.

"Bu ufaklık kim, onu da mı sen doğurdun yoksa?" dedim Bulut'un yanındaki çocuğu göstererek. Gözlerini devirdi. "Onu kime paketliyorsun, kârlı mı bu iş?"

"Derdin ne?" dedi dümdüz bir sesle.

"Bir derdim yok. Takılıyorum. Bozuldun mu yoksa?" Histerik bir şekilde güldü.

"Gelsene iki dakika..." diyerek kalktı ayağa. Biraz uzaklaştı oturduğumuz masadan, tenhalara doğru ilerledi. Peşinden gittim.

"Ne oldu?" dedim gülerek.

"Bu iş tutmadı." dedi. O da gülüyordu.

"Ne işi?"

"Bulut'u paketleyemedim bir türlü." Dudaklarını büzdü. "Tatlı da çocuk! Sorun ne anlamadım. Yeteri kadar enayisini bulamadım sanırım... Neyse. Fazla büyümeden başka kapıya gideyim en iyisi ben. Bulut senin çocuğun değil Anıl, rahatlayabilirsin. Yoruldun üç gündür de boşuna... En iyisi sen bir süre dinlen, sevgilinle vakit geçir." Yüz ifademi bozmamak için uğraştım. Gülümsemeye çalıştım.

"Baya bozuldun sen..." dediğimde o da gülümsedi.

"Yok. Ne bozulacağım? Doğrulardan başka bir şey çıkmıyor ağzından. Fazla da zekisin. E dahisin tabi! Kendi çocuğun olsa ilk görüşte anlarsın sen! Aptallık ettim. Bulut'un senden olduğuna inandırabilirim sandım. Yazık oldu... Zengin de herifin tekisin. Daha iyisini nasıl bulabilirim bilmiyorum... Varsa sizin camiadan arkadaşın, söyle bana."

"Tamam. Kes şunu, geçip oturalım." dediğimde başını salladı.

"Hı hı. Bence de."

"Yarın ne yapıyoruz?" diye sordum birden.

"Ne ne yapıyoruz?"

"Bulut, sen, ben... Ne yapıyoruz? Dört günümüz var daha." Kaşlarını çattı. Bir adım yaklaştı bana.

KOMŞU ÇOCUKWhere stories live. Discover now