35 - Brownie & Yüzük

286 8 22
                                    

Bir hafta sonra.

Anıl hafta boyunca bütün danışanların randevularını iptal etmiş ve mecbur kalmadıkça yataktan çıkmamıştı.

Yemekleri bile benim zorumla yediğinden ve tüm ısrarlarıma rağmen hastaneye gitmemesinden dolayı oldukça endişeliydim.

"Günaydın." Anıl'ın uykulu sesini duymamla bakışlarımı televizyon ekranından çektim ve ela gözlere çevirdim.

"Günaydın." Anıl kanepede yanıma gelip başını kucağıma koyarak uzandı. Saçlarını okşadım. "Nasılsın?"

"Aynı." diye mırıldandı. Parmaklarımı yüzünde gezdirdim.

"Sakalların uzamış." dedim gülümseyerek.

"Kesecek halim yok... Kötü mü gözüküyor?"

"Çok yakışmış." Eğilip burnunu öptüm.

"İşe gitmek istemiyorum." Ofladı.

"İstersen ben de geleyim seninle." dediğimde hızla doğruldu.

"Hayır!" Ani tepkisiyle kaşlarım çatıldı. "Gerek yok... Gelme kliniğe. Sıkılırsın."

"Sen beni yanında istemiyor musun yoksa?" dedim gülerek. Hiçbir şey söylemedi. Bir süre öylece durduk. "Senin için endişeleniyorum. Seni böyle görmeye hiç alışık değilim..."

"İyiyim ben... Yorgunum sadece."

"Bir haftadır geçmedi yorgunluğun!" dedim sitemle. Gözlerindeki hüzünü silip atmak istiyordum.

"Geçmiyor evet..." Başını öne eğdi. Titreyen ellerine baktı. "Psikolojik. Biliyorum. Ama hiçbir şey yapamıyorum."

"Konuş benimle..." dedim, ne yapacağımı bilemediğimden. "İzin ver sana iyi geleyim." Güldü. Gözlerimin içine baktı.

"Keşke o otobüse hiç binmeseydim." dediğinde kaşlarım çatıldı. Düşündüğüm şeyden mi bahsediyordu? "Keşke aptal hayatına burnumu sokmasaydım. Seni yanıma oturtmasaydım. Keşke göz yaşlarını umursamasaydım. Sana söz vermeseydim. Milas'a gelmeseydim. Keşke teklifini kabul etmeseydim... yanına taşınmasaydım. Hiç aynı yatakta yatmasaydık... Kokunu duymasaydım. Çocuksu tavırlarına aldanmasaydım..."

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" dedim kırgın çıkan bir sesle.

"Konuşuyorum işte..." Alayla güldüm.

"Sorunun benim yani, öyle mi?"

"Sorunum hep sendin."

"Seninle tartışmayacağım." dedim kendimden emin bir tavırla. "Beni kışkırtmaya çalışıyorsun... Oltana gelmeyeceğim."

"Seni ne kadar kırıp döksem de yine de affediyorsun beni. Bana muhtaç olman çok hoşuma gidiyor." Sinirle güldüm ve hiçbir şey söylemedim. "Hayatın boyunca bir erkeğe dayanarak yaşamak nasıl bir şey? Önce baban, sonra Barış, sonra Okan... Şimdi de ben."

"Hayatın boyunca sesini duyurabilmek için çırpınmak nasıl bir şey?" dediğimde kahkaha attı. "Sürekli abisinin gölgesinde kalmış, keşfedilmeyi bekleyen bir dahi olmak, bir başına yurt dışına gönderilmek? Bu yaşına kadar etkisinden kurtulamadığın terk edilmişlik ve ikinci plana atılmışlık..."

"Güzel." Başını salladı. "İşte şimdi konuşmaya başladık."

"Söylesene, herkesin ikinci tercihi olmak nasıl bir şey?"

"Asıl sen söyle, kimsenin kişiliğinle ilgilenmemesi nasıl bir şey?"

"Saldırgan kişiliğinin altında abi baskısı mı yatıyor yoksa baba baskısı mı?"

KOMŞU ÇOCUKWhere stories live. Discover now