140 - Dönersen Islık Çal

209 4 11
                                    

Dudaklarımda hissettiğim baskıyla iplerim kopmuş gibi asıldım Anıl'ın boynuna. O beni bir öptüyse ben karşılığını on olarak verdim. Saçmaladık. Çok saçmaladık hem de. Ben kucağına çıkarken, saçlarını ellerimle tarumar ederken ve üzerindeki tişörtü çekiştirirken saçmaladım. O da dilini ağzıma sokarken, popomu elleriyle kavrarken ve beni sırtüstü yatağa yatırırken saçmaladı.

Hafifçe doğrulup tişörtünü ensesinden çekip çıkardığında ona bakakaldım. Ellerimdeki güç kesilmişti. Ona engel olacak, bu şeyi durduracak gücüm yoktu. Bu kadar isterken yapamazdım. Yapamadım da. Tekrar birleşti dudaklarımız. Anıl üstümdeydi. Sıcaklığını hissediyordum, tenini... Ellerim benden izinsiz keşfe çıktı bedenini. Bir zamanlar güneş dövmesi olan sol göğsünü okşadım. Dudaklarımdan kopup boynuma sokuldu o da. Duramıyordu. Farkındaydım. Adım adım ileri gidiyorduk. Çok ileri.

Gizem'in bana attığı video düştü zihnime birden. Anıl'ın beni aldattığı o korkunç an. Ölmek istemiştim. Yaşamak için bir sebebim kalmamıştı, ölmek istemiştim.

"Anıl dur..." diye mırıldandım. "Dur lütfen dur." Bedenim dilime aykırı çalışıyordu. Belki de bu yüzden durduramadım onu. Dur derken onu kendime çeken, öpen, sarıp sarmalayan yine bendim. "Dur burada... Daha ilerisi olmaz. Olmamalı... Eda-"

Onu durduran şey söylediklerim değildi. Komodinin çekmecesinden çıkardığı prezervatifti. Eda'yla birlikte misafir odasını düzenlerken aldıkları prezervatif. Dakikalar önceki mesajlaşmamızda dalgasını geçtiğim olay. Elindeki küçük kare pakete bakakaldı Anıl. Nefes nefeseydi. Yavaş yavaş ayılıyor, kendine geliyordu.

"Siktir..." dedi ona bakarken. "Siktir." Birden geri çekildi. Üzerimden de yataktan da kalktı. Eli ayağına dolandı. Yüzündeki pişmanlık canımı yaktı. Bundan sebep kaçırdım bakışlarımı. "Özür dilerim." dedi fısıltıyla. "Öpecektim sadece... Bir kerecik öpecektim." Başımı salladım usulca. "Eda'yı seviyorum ben." dedi durup dururken. "Çok seviyorum."

"Hı hı... Tamam. Sorun değil." diye mırıldandım. Başımı kaldırıp da bakamadım yüzüne. Tırnaklarımı incelemeye başladım sebepsiz yere. Kırmızı oje yakışmıyordu sanki bana... Çok çiğ durmuştu. Beğenmedim. Eve gittiğimde değiştirecektim renklerini. Belki yeşil yapardım... ya da sarı. Mavi de yakışırdı aslında ama...

Düşüncelerimi bölen alnımda hissettiğim dudaklar olmuştu.

"Özür dilerim." dedi Anıl bir kez daha. O zaman kaldırdım başımı. Gözlerine baktım. "Çok özür dilerim. Saçmaladım."

"Ben de özür dilerim..." diye mırıldandım. "Öpmeseydin keşke, ben karşı koyamam demiştim..."

"Unutalım mı?" dediğinde burukça gülümsedim.

"Sen istersen unutmuş gibi yaparım." dediğimde o da gülümsemeye çalıştı. Uzun süre birbirimize baktığımızı fark ettiğimde boğazımı temizledim. "Kırmızı oje yakışmıyor sanki bana, değil mi?" Tırnaklarıma bakıp güldü Anıl da.

"Kırmızı ruj çok yakışıyor ama..." dediğinde gözleri dudaklarıma kaydı.

"I-ıh! Dudaklar yok!" dedim sitemle. "Tırnak konuşuyoruz!" Ellerimi gözüne sokarcasına uzattım.

"Gideyim ben o zaman..." dediğinde çektim ellerimi. "İyi geceler."

"İyi geceler."

"Tatlı rüyalar." diye ekledi.

"Sana da..."

Kalkmadı yataktan. Oturduğu yerde iç çekti.

"Hadi gitsene." dediğimde güler gibi oldu.

KOMŞU ÇOCUKWhere stories live. Discover now