147 - Dava ve Oyun

198 7 11
                                    

Elinde kaliteli bir şişe şarapla girdi Özgür Bey içeri. Gülümsedim. "Çok incesiniz..." diyerek şişeyi elinden aldım. Onunla ve avukatlarıyla el sıkıştım. İçeri geçmelerini söyledim.

Mutfağa girip şarap şişesini dolaba koydum ve hazırladığım ikram tabaklarını alıp salona, misafirlerimin yanına, geçtim.

"Tekrar hoş geldiniz..." dedim Özgür Bey'in hemen çaprazına otururken.

"Hoş bulduk Defne Hanım." Gülümsemesi samimiydi.

"Eviniz çok tatlı..." dedi Yasemin Hanım da.

"Teşekkür ederim."

"İsterseniz konuya geçelim?" diye bir fikir sundu Oğuz Bey. "Özgür Bey bize biraz bahsetti ama tabi ki detaylar sizde Defne Hanım."

"Sofraya geçelim sizin için de uygunsa?" dedim gülümseyerek. "Yemekler soğumasın."

İlk ayaklanan Özgür Bey oldu. "Ben de teklif ne zaman gelecek diye bekliyordum. Mis gibi koktu." dediğinde güldüm. Ardından ayaklandım. Baş köşeyi gösterdim ona oturması için.

"Buyrun lütfen." dediğimde yapmacık bir şekilde kaşlarını çattı.

"Lütfen." dedi. "Ev sahibinin yeri burası. Şirkette değiliz. Patron sizsiniz." Sandalyeyi oturmam için çektiğinde dudaklarım iki yana kıvrıldı.

"Teşekkür ederim. Çok naziksiniz." Çarprazımdaki sandalyeye oturdu. Yasemin Hanım da onun karşısına geçmişti. Oğuz Bey ise Yasemin Hanım'ın yanındaydı. Yemeklerini servis ettim. Boş kadehlere gözüm çarptığında "Ah..." dedim. "Şarabı unuttum-"

"Lütfen." dedi Özgür Bey bir kez daha. Eliyle oturmamı işaret etti. "Ben getiririm." Bir şey dememe izin vermeden salondan çıktığında arkasından bakakaldım. Yasemin Hanım yüz ifademi gördüğünde güldü.

"Şaşırmayın." dedi yumuşacık bir sesle. "Özgür Bey böyledir..."

"Şey... Ben kendisiyle pek aynı ortamda bulunmadığım için bilmiyorum. O yüzden... Eski patronumla karşılaştırdığımdan şaşırdım sanırım-"

"Özgür Bey hiçbir patrona benzemez." dedi Oğuz Bey gülerek. "Şahsına münhasır bir tarzı var."

"Tersi terstir ama damarına basılmadıkça pamuk gibi bir adam." diyerek onu destekledi Yasemin Hanım da.

Özgür Bey içeri girdiğinde sessizleştik hemen.

"Buyrunuz..." diyerek kadehlerimizi şarapla doldurdu.

"Teşekkürler..." dedim mahçup bir şekilde gülümseyerek. "Misafirlerimi çalıştırırım hep böyle."

"Olur mu öyle şey? Şu güzelim sofranın yanında bir şey mi yani hazır şarabı kadehlere doldurmam?"

Kibarlığı yanaklarımı kızartmıştı. Bakışlarımı kaçırıp yemeğime döndüm.

Yavaş yavaş yemeklerimizi yerken davanın detaylarını konuştuk. Oğuz Bey sürekli yanındaki küçük deftere notlar aldı. Ben de yemeğini yiyemediği için üzüldüm. Yemekten sonra konuşmayı teklif ettim. "Dert etmeyin... Yiyorum ben." dedi gülümseyerek. "Devam edin lütfen."

Uzun bir süre konuştuk. Yemeklerimiz bitince de kanepelere geçtik. Birkaç dava örneği gösterdi Yasemin Hanım bana. Onları inceledik.

"Pek şansım yok ha..." dedim buruk bir gülümsemeyle.

"Umutsuz olmayın Defne Hanım." dedi elini omzuma koyarak. "Elimizden geleni yapacağız. Velayeti alamazsak bile en azından size oğlunuzu haftanın belli günlerinde görme hakkı kazandırırız. Böylece Anıl Bey onu Amerika'ya götüremez."

KOMŞU ÇOCUKWhere stories live. Discover now