17 - Yağmur II

393 12 10
                                    

Bahar döneminin başlamasıyla uzun zaman sonra ilk defa tam takım okula gelmiştik. Çimlere oturmuş tatlı tatlı sohbet ediyorduk. Arada bir okuldan arkadaşlarımız da gelip kısa sohbetler ettikten sonra yanımızdan ayrılıyorlardı. Sabah kalktığımdaki havaya aldanıp şort ve dizime kadar gelen beyaz fitilli çoraplar giymiştim. Üzerimde ise beyaz v yaka bir kazak vardı. Havanın serinlediğini hissettiğimde kollarımı istemsizce karnıma sardım.

"Şu ilk günler ne kadar güzel ya! Dertsiz, tasasız." dedi Çağrı, elindeki kahveyi yudumlarken.

"Geçen dönemden onlarca ders bırakmasaydım aynı şeyi söyleyebilirdim." dedi Deniz.

"Benim yüzümden..." dedi Barış, rahatsızca.

"Saçmalama oğlum! Kendim istedim bırakmayı. Hem kafede çalışmaktan da baya keyif aldım açıkçası. Okul sıktı. Bitmiyor anasını satayım." Başımı onaylarcasına salladım. Asya Deniz'in bacağına başını koyarak uzandı. Deniz'in eli usulca saçlarını okşadı. Göz ucuyla Barış'a baktığımda onun da bana baktığını gördüm. Gülümsedi.

"Selam, bölüyorum ama..." Başımı hızla arkama, Okan'ın sesinin geldiği yere çevirdim. Diğerleri de ona doğru bakarken Asya da doğrulmuştu. "Defne biraz konuşabilir miyiz?" Barış'a baktığımda bıkkın bir ifadeyle başını salladı. Çimlerden kalkmaya yeltendiğimde Okan eğilip belimden ve kolumdan destek oldu. Gözlerim ne yapıyorsun? dercesine kocaman açıldı. Diğerlerine hafifçe gülümseyip hızla ilerlemeye başladım. Okan da peşimden geliyordu. "Binaya girelim." dediğinde adımlarımı binaya yönlendirdim. İçeri geçtiğimizde hafifçe bileğimden tutarak beni bir yere doğru götürdü. Etrafa kısa bir bakış atıp önünde durduğumuz kapıyı açtı ve önce beni sonra kendisini hızla içeri soktu. Malzeme odasında olduğumuzu anladığımda göz devirdim.

"Çok klişe olmadı mı?" Güldü. "Ne konuşacaktık?" dedim, kalorifere yaslanırken. Sıcağın tenime temas etmesiyle gevşedim. Okan ellerini belime koyup önümde diz çökerek kazağımı yukarı kıvırdı. Karnıma üç minik öpücük kondurdu.

"Bir şey konuşmayacaktık. Üşümüş bebeğim... Babası da onu ısınması için buraya getirmiş." dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Kazağımı indirip alnını karnıma yasladı. "Defne doğru düzgün giyin, yalvarırım ya." dedi sitemle. Saçlarını okşadım.

"Evden çıkarken hava güzeldi..." dedim kısık ve mahçup bir sesle. Okan üst bacağımın arkasını hafifçe okşadığında saçlarını tutuşum sıkılaştı ve gözlerimi kapattım. "Yapma..." Boğuk çıkan sesime içimden küfrettim. Okan elini çekip hızla doğruldu ve boğazını temizledi.

"Ben... Pardon. Bacakların buz gibi olmuş da." Yüzümü utançla ellerimin arasına aldım. "Defne. Utanacak bir şey yok." dedi, ellerimi yüzümden çekerken. Gözlerimi ayaklarıma diktim. Çenemden hafifçe bastırıp yüzlerimizi hizaladı. Göz göze geldiğimizde gülümsedi. "Neyi seçersek seçelim bazı şeyleri değiştiremiyoruz işte... Tenlerimizin uyumu gibi."

"Sen de mi..." diye fısıldadım. "ben sana dokununca... hâlâ..." Saçma sapan konuştuğumda güldü. Bir elimi tutarak göğsüne koydu.

"Dinle." Kalbi deli gibi çarpıyordu. "Bana dokunmana gerek bile yok." Titrek bir nefes verdim. Onu öpmek istiyorsun. Kocaman kocaman öpmek...

"Okan..." diye fısıldadım. "Bana ne yapıyorsun sen? Nasıl bu kadar işledin benliğime?"

"Karnında benden bir parça taşıyorsun. Belki ondandır." dedi, gülerek. Ben de güldüm. Telefonumun çalma sesi küçük odada yankılandığında Okan birkaç adım gerileyip sırtını kapıya yasladı.

KOMŞU ÇOCUKWhere stories live. Discover now