173 - Kelebek

236 6 12
                                    

Defne'ye ne kadar aşık olduğumu bilmeyen, anlamayan kalmamıştır diye düşünüyorum. Onun uğruna yaptığım her şeyin mantıklı bir açıklaması yok, ben de farkındayım. Ama mantık arayacak olsam bu aşk olmazdı sanırım, değil mi? Mesela Anıl'la maç yapmam, gülüşüp eğlenmem ve hatta aynı sofraya oturmam durumu bilen herkes tarafından garip karşılandı. Yüzlerce soruya maruz kaldım. Ama umurumda mı? Değil. Neden biliyor musunuz? Çünkü Defne'nin, Bulut'un ve Tekin'in gözlerine kadar yansıyan şu mutlulukları için değer. Aile kavramı bende yavaş yavaş değil epey hızlı bir şekilde oturuyor gibi. Defne'de durumlar nasıl, bilmiyorum. Benim kadar bütüncül bakabildiğini düşünmüyorum açıkçası. Beni kocası olarak görüyor, Bulut'u ve Tekin'i de oğlu. Ama bir aile olarak bakamıyor bize. Belki de her an ayrılacağımızı düşündüğündendir...

Bunun olmaması için çabalıyorum.

Anıl zaafları, kompleksleri ve uç duyguları olan bir insan. Severse deli gibi sevip sevmezse de ölümüne nefret eden... Onu az buçuk çözdüğümü düşünüyorum.

Bulut'u ve Defne'yi deli gibi seviyor. Bu cümledeki 'deli' kelimesi mecaz bile olmayabilir. Deli bir tarafı var. Deli-dahi belki de. Anıl'ın müthiş bir golcü olması tesadüf değil mesela. Dahiliğin ve deliliğinin eseri. Sahadaki bütün adamların zihnini okuyor gibi hareket etti bütün akşam. Her adımımızı önceden görebiliyordu sanki. Bir de kale açılarını hesaplayıp duruyordu. Öyle net goller attı ki en sonunda fark edebildim bunu. Açıkçası bende de hayranlık uyandırdı.

Bunun yanında arabada kendisine de söylediğim gibi Defne'yi ona bakarken yakalamıştım. Bu konuda karımı suçlayamıyorum. Açıkçası herif tam bir görsel şölen. Yakışıklı falan diye demiyorum. Şimdikilerin 'aura' dediği bir şey var ya... Hah! İşte o. Çekim kuvveti yüksek bir adam. Etrafında ne var ne yoksa parmağında oynatıyor. Ustalıkla hem de. Maçta kestiği pozlar, gollerini atmadan önce söylediği sözler, attıktan sonra yaptıkları, giyimi kuşamı, her şeyi... Tiyatral. Tam bir oyuncu.

Defne'ye oynuyor.

Tek seyircisi oymuş gibi her hareketi karıma yönelik.

Bu beni neden mi rahatsız etmiyor?

Çünkü karım bana aşık, ve benim buna dair tek bir şüphem yok.

Maç güzeldi, iyiydi, hoştu... Ama ondan da güzeli yediğimiz yemekti. Hesap bir tık bir yerlerime girmiş olabilir ama ziyanı yok. Defne'nin mekana geçmeden önce arabada aklıma soktuğu edepsiz fikirler zaman zaman beni dürtüp içimde kocaman bir koşa koşa eve gitme isteği uyandırsa da beklemek, sabretmek de çok güzeldi. Onunla kocaman bir masada karı koca olarak oturmak, sevdiklerinin yanında ışıldayışını izlemek ve gülüp eğlenmek eşsizdi.

Her ne kadar sürekli çok gerildiğini söylese de Anıl'la iyi anlaşmamız en çok onu mutlu etmişti, bunu biliyorum. Gözlerinin parıltısı bile bir başkaydı o masada. Onca insanın arasında yalnızca bir bana bir de Anıl'a bakıyor ve heyecanla bir şeyler anlatıyordu. Anıl da ben de pür dikkat ona bakıyorduk ama onun da benim gibi dinlemediğine emindim.

Çünkü büyüleyiciydi. Ne söylediğine odaklanmak çok zordu ve doğrusu bir tık da hızlı ve fazla konuşuyordu. Heyecandan hep.

Masanın en mutsuz ikilisi ise Yiğit ve Elif'di. Onların tarafındaki gerginliğin beni etkilememesi için yoklarmış gibi yapmayı seçmiştim.

"Gökhan Hoca duruyor, hâlâ aynı, kafamı si..."

"Şaka yapıyorsun!" dedi Defne şaşkın şaşkın. Onlara dikkat kesildim. Anıl'la konuşuyordu. "Boğaziçi'ne hiç yakışmıyor ya! Ne diye tutuyorlar şu adamı, hiç anlamıyorum?!"

"Benim sabrımı sınamak için tutuyorlar bence. Her gün açığımı arıyor ya! Her gün!"

"Sen zekisin Anıl, ona fırsat vermezsin!"

KOMŞU ÇOCUKWhere stories live. Discover now