96 - Bıraktığım Bu Düşü, Kim Büyütecek?

188 5 67
                                    

Elimde tam sevdiği gibi bir kahveyle hızlı adımlarla odasına doğru ilerliyordum.

Çarşamba günü sabahın yedisinde, böyle bir talebin tarafıma iletilmemesine rağmen okulda ne işim vardı, onu da Allah bilirdi.

Sanırım birazcık yalakalıktan zarar gelmezdi.

Kapısını tıklattım, ancak içerden bir ses duyamadım.

Kapıyı hafifçe açıp içeri geçtiğimde masasında uyukladığını gördüm.

Ses çıkarmamaya gayret ederek kapıyı kapattım ve masasına doğru birkaç adım attım.

Kahvesini ve çantamdan çıkardığım küçük sandviç kabını masanın bir köşesine bıraktım.

Çok güzeldi.

Yorgun görüntüsünün altındaki güzel yüzü içimdeki oturup ağlama isteğini uyandırıyordu.

"Kıyamam sana..." diye mırıldandım kendi kendime. Onu daha fazla izlemeye dayanamayacağıma kanaat getirip küçük salon tarafına doğru ilerledim ve kanepeye oturdum.

●●●

"Defne... Uyan hadi. Odayı daha fazla kapatamam. Görüşmem gereken birkaç kişi var." Bu güzel sesin sahibi bir de güzel parmaklarıyla omzumu dürtüyordu.

"Beş dakika... daha..."

"Defne... Hadi. Puanından düşeceğim bak."

"I-ıh... Puan... Olmaz. En yüksek ben... Alacağım..."

"O zaman kalk hadi..."

"Kalkamıyorum..."

"Sanırım en yüksek puanı Görkem Hoca'nın asistanı Melis toplamış şimdiye kadar." Duyduğum cümleyle gözlerimi açmam ve telaşla doğrulmam bir olmuştu.

Anıl'ın yüzünde keyifli bir ifade vardı.

"Ama Melis çok gıcık!" Sesim ağlamaklı çıkmıştı. "Hem ben... Hem ben size kahve getirdim! Sandviç yaptım ellerimle! Hem de sabahın beşinde yapıp çıktım evden! Hem de... Malzemeden kısmadım yani!"

"Sonra da uykuna kaldığın yerden devam ettin sanırım?" dedi gülerek.

"Evet... Ama! Sizin yüzünüzden!" Kaşları bak sen dercesine havalandı. "Uyuyordunuz burada ayı gibi- YANİ ŞEY! SİZ DE UYUYORDUNUZ GÜZEL GÜZEL BENİM DE UYKUMU GETİRDİNİZ!"

"Hadi ya..."

"Evet..."

"Adab-ı muaşeret kurallarını öğreniyorduk seninle, hatırladın mı?"

"Hı hı..." diye mırıldandım.

"Say bakalım."

"Ben şimdi saymayım... Çünkü şey... Saat kaç?"

"On."

"Yuh!" Birden ayağa kalktığımda başım dönmüştü. Düşecekmiş gibi hissederken Anıl Hoca'nın kolları imdadıma yetişmiş ve belimi sarmalamıştı.

"Şşh... İyi misin?" Omuzlarına tutunmuş birkaç santim uzağımdaki gözlerine bakıyordum.

"İyiyim..."

"Kahvaltı yapmadın mı?"

"I-ıh..." Burnu çok güzeldi. Öpse miydim?

"Tamam... Bırakıyorum seni. Git bir şeyler ye. Tamam mı? Yürüyebilecek misin?" Usulca başımı salladım. "Bundan sonra sabahın köründe aç aç yola çıkmayacaksın, tamam mı?" Hâlâ beni bırakmamıştı.

KOMŞU ÇOCUKWhere stories live. Discover now