178 - d. & a.

231 6 29
                                    

Nezarethanede geçen altı saatin sonunda tutuksuz yargılanmamıza karar verilmesinin bizim için hiçbir şey ifade etmemesi, zaten suçsuz olduğumuzu bilmemizdendi. Bir silah patlamıştı. Hem de benim ellerimde. Erdem'in tam göğsüne isabet eden kurşun domuz bünyesini öldürmeye yetmemişti ancak durumu ne kadar iyi sayılırdı, bilmiyordum. Haberimizin olmaması, bu konu hakkında hiçbir şey sormamamızdan mıydı yoksa sorsak da cevap alır mıydık, bilmiyorum. Umurumda değil. Erdem ölmüş mü kalmış mı onu ben mi öldürmüşüm, tuhaf ama umurumda değil. Umurumda olan tek şey Defne. Demirliklerin ardından elimi sımsıkı kavrayan eli. Ölmediğim için şükrettiğini ortaya koyan bakışları. Beni sevdiğini iliklerime kadar hissettiğim bu an... Ölsem de gam yemezmişim, biliyorum.

Üçümüz de sağ olsak da bir sorun var. Bunu başta anlamadım. Hatta sonrasında da anladığım pek söylenemez. Defne söyledi. Söylediği şeyi içimde bile dillendirmeye gücüm yok.

Bütün gece suskundu Defne. Yalnızca elimi tutuyor, parmaklarımı okşuyor, ancak tek kelime etmiyordu. Yanında oturan Kardelen'se başını duvara yaslamış uyuyordu. Sanki çocuklarının babası vurulmamış gibi rahattı. İki saatin ardından gelen ilk kişi Ufuk'du. Avukatımız olarak gelmişti ancak ilgilendiği tek kişi Kardelen'miş gibi davranıyordu. Benimle ilgilenip ilgilenmemesi umurumda değildi ancak tir tir titrediğini görmesine rağmen Defne'yi sakinleştirecek hiçbir şey söylememesi asabımı bozmuştu. "Defne'yi çıkar şuradan, sonra ne yaparsan yap!" diye çıkışmam da bu yüzdendi. Bunun üzerine yaptığı tek şey birbirine kenetlenmiş ellerimize bakmaktı.

Başka kimsenin gelmemesi Ufuk'un işiydi muhtemelen ancak tek başına pek bir bok halledemediği de dördüncü saatin sonunda hâlâ aynı banklarda oturmamızdan belliydi. Zaman zaman gelip bizi kontrol ediyor, Kardelen'le konuşuyor, ardından da çıkıp gidiyordu. Kamera kayıtlarını inceleyip evimize zorla girildiğinin -kaldı ki kapı kilidi dışardan sökülmüştü ve bunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi- saptanması bu kadar zor olmasa gerekti ancak kimsenin beni dinlediği yoktu. Dördüncü saatin sonlarında Yiğit telaşla, korkuyla, öfkeyle çıktı karşımıza. Kardelen'in onu siklemeyişi epey komikti ancak Defne'nin soluk benzi dikkatimi dağıttığından gülemedim bile. "Geçti Defne..." diye fısıldadım kulağına eğilebildiğim kadar eğilip. Ne sikime bizi ayrı yerlere atmışlardı bilmiyorum. Ona sarılamamak öyle zordu ki. Hele de ona sarılmamı istediğini iliklerime kadar hissederken. "Geçti güzelim... Sakinleş lütfen."

"Geçti..." oldu karşılığı. Elimi daha da sıkı tuttu mümkünmüş gibi. "Sen iyisin... Sana bir şey olmadı... Geçti."

"İyiyim... Bak bana... Çok iyiyim. Birazdan evimize gideceğiz, yatacaksın güzelce, tamam mı?" Başını çevirdi. Gözlerimin içine baktı. Yaşlarla dolu yeşilleri afallattı beni. Ağlamamalıydı çünkü ağlayacak bir şey yoktu.

Yiğit bağırıp çağırırken, Kardelen ayağa kalkıp demirliklerin ardından ona çıkışırken ve fısıltılarımız kimseye ulaşmazken Defne kulağıma bebeğini düşürdüğünü söyledi. "Buradan çıktığımızda beni hastaneye götürür müsün?" diye sordu ve üstüne tek kelime etmedi. Neye uğradığımı şaşırdım. Kitlendim kaldım gözlerine. Durumu kavrayabildiğimde panik kapladı tüm bedenimi. Kalkıp hastaneye gitmemiz gerektiğini haykıracağım sırada Defne bunu anlamış olacak ki yapıştı elime. "Lütfen," dedi. "Kimse duymasın-"

"Burada böyle duramazsın Defne, ne diyorsun sen?! Hemen gitmemiz lazım-"

"Hayır lütfen..." Titreyen sesi olduğum yerde kalmamı sağladı. "Hazır değilim henüz..." Elini çektim kendime doğru, üzerine öpücükler bıraktım. Benim de gözlerim dolmuş hatta Defne'nin incecik parmaklarına doğru taşmıştı.

Ufuk ve Yiğit hiçbir boku halledemezken bizi oğlumuz kurtarmıştı. Bulut. Zeki, çevik, ahlâklı oğlum benim! Babasının dahisi... Ses kaydı almış. Her şey ortada. Şah, mat. Anında. Tutuksuz yargı. Bulut bunu nasıl akıl edebildi, o kadar çığlık kıyametin arasında gerçek bir tehlikede olduğumuzu nasıl sezebildi bilmiyorum. Henüz altı yaşında. Ve ben onun en büyük hayranıyım.

KOMŞU ÇOCUKWhere stories live. Discover now