180 - Yokuş Aşağı Yuvarlanmadan Önceki Son Durak

282 9 35
                                    

snm_yldrm00 'a 🤍

(Bölüm +18 ögeler içerir.)

"Sen gitmiyor musun?" dedi Defne uykulu sesiyle. Her ne kadar gözlerini açık tutmayı başaramasa da narin parmaklarını, yumuşacık dokunuşlarını bir an olsun çıplak göğsümden çekmemişti. Olduğu yeri okşayıp duruyordu dakikalardır. Ben ne ara soyunmuştum da altımdaki baksırla kalmıştım, Defne'nin bembeyaz teninin hatrı sayılır bir kısmını nasıl böyle kızartıp morartmıştım; inanın hatırlamıyorum. Hem de yalnızca dudaklarımla, dilimle. Kaç saat debelendik şu yatakta, Allah bilir. Zifiri karanlık hâkim dışarıya. Oda ise loş bir ışıkla aydınlanıyor. Lavanta kokuyor dört bir yanımız. Konuşmadığımız müddetçe kalplerimizin sesini işitebiliyoruz. Ve tabi nefesler.

"Nereye gitmiyor muyum?" diye sordum. Biraz daha çektim onu kendime doğru. Bunu yapmak için bel oyuntusundan kavramam gerekti ve sonucu da Defne'nin dudaklarından kopan bir "Ah," oldu. Göğsüme yapıştı eli. Tırnaklarını geçirdi acıyla. Dondum kaldım.

"Hayatım?" derken telaşlıydı sesim, korku dolu. "Canını mı yaktım?"

"Hı... B-biraz..." Sokuldu hemen koynuma. "Karnım biraz şey... Hassas..."

"Özür dilerim... Çok özür dilerim bebeğim."

"Hiç önemli değil..." dese de önemliydi. Onun canını yakan olmaktan nefret ediyordum. Öptüm saçlarından. Nemlilerdi.

"Terlemişsin..." dedim. Hemen çektim yorganı üzerine. "Üşüteceksin, neden söylemiyorsun?"

"Farkında değilim..." diye fısıldadı. "Uyusak ya biraz, çok yoruldum..." Çoktan kapatmıştı gözlerini. "Sabah mı gideceksin sen? Bana haber vermeden... Gitme..." Bir esneme girdi cümlelerinin arasına. Anlamlandıramadım. Neden bahsediyordu?

"Ne gitmesi?" dedim saç tellerini bir bir ayırıp severken. Böylesine güzel bir renk ömrüm boyunca görmemiştim, buna emindim.

"Çanakkale'ye... Gidecektin ya hani... Yarın, demiştin... Yarın oldu... Çoktan." Sonlara doğru iyice kısıldı sesi. Uykuya dalmak üzereydi ancak cevabımı duymadan yorgunluğuna teslim olmayacağını biliyordum.

"Birlikte gideceğiz," diye fısıldadım. "Sen benden bir hafta süre istedin, ben de verdim. Seni bekleyeceğim, elini tutmadan da bir yere gitmeyeceğim..." Hafifçe eğildim ve dudaklarımı kulağına değdirerek konuştum. "Seni burada, ardımda bir saniye bile bırakamam... Haram olur attığım her adım."

Gülümsedi.

Bir cevap verme gereği duymamış olacak ki dalıverdi uykuya, düzene giren nefesinden anladım. Ben de izledim onu. Yapacak daha güzel bir işim yoktu ki. Öyle saatlerce izledim. Onu izlerken geçirdiğimiz geceyi plak yaptım kafamda, tekrar tekrar oynatıp durdum. Sevişmeden sevişmiştik. Daha önce bunun benzeri bir şey yaşamadım. Hiç. Hiçbir kadını saatlerce öpüp koklayıp böyle zevk almadım.

Hele birbirimize masaj yapışlarımız... Açıkçası ikimizin de masaj denen şeyden bir bok anladığı yok. Sadece ellerimiz birbirine şifalı sanki, nereye dokunsa iyileştiriyor. Dokunuşlarımızsa hiç profesyonel değil, fazlasıyla erotik, arzu dolu, aç...

Defne'nin kucağıma çıkıp beni soyduğu anı anımsıyorum. Şimdi böyle masum uyuyuşu güldürüyor işte o zaman beni. Çünkü daha birkaç saat önce beni soyup soğana çevirip, ellerini yağa bulayıp bedenimi talan eden de oydu. Ne fenalıklar geçiyordu o güzel aklından, bir bilseniz. Neyse ki engel oldum, yalvardım yakardım. Onun emrinde olan bendim, ona iyi hissettirmesi gereken bendim, onu mutlu etmeye yemin etmiş olan bendim. Boşalıp da pilimi bitiremezdim, sızıp kalamazdım. Bundan sebep "Bu baksır çıkmayacak, Defne!" diye onu azarlayışım. Nasıl gülmüştü ama bana... Hele ki ona yasaklı bölgelerle ilgili sıkıcı bir konuşma yaptığım sırada yatakta yuvarlana yuvarlana gülmüştü.

KOMŞU ÇOCUKWhere stories live. Discover now